Mehmet Âkif Ersoy, nâmı-ı diğer Milli Şâirimiz, 1877 – 1936 yılları arasında ömür sürmüştür. Hayatı boyunca hep bir mücadele içerisinde ve amaç peşinde olmuştur. Milli mücadele yıllarında Türk vatanını parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan saldıran düşmana karşı halkı bilinçlendirmiştir. Ankara’da, Kastamonu’da, Konya’da, İstanbul’da vatan müdafaasının ehemmiyetini anlatmak için hutbeler vermiş; istiklâl uğruna halkı savaşa çağırmış; bu millet için hiçbir karşılık beklemeden İstiklal Marşı’nı yazmıştır.
Mehmet Âkif Ersoy ile ilgili daha söylenilmesi, yazılması, üzerinde önemle durulması gereken nice söz ve vak’a vardır. Fakat bu yazıda Âkif’in çok konuşulmayan, belki pek çoğumuz tarafından bilinmeyen bir yönü üzerinde birkaç kelâm etmek istiyorum.
Mehmet Âkif Ersoy’un neyzenliği.
Emin Erişirgil, 1986 yılında yayınlanan Ölümünün 50. Yılında İslâmcı Bir Şâirin Romanı adlı eserinin ‘‘Musiki’’ bölümünde şunları aktarır:
Âkif, Hâfız Emin ile tanıştıktan sonra kendi kendine ‘‘ Mademki ben de hâfızım, mademki, güzel sese meraklıyım, nısfiye mi olur, ud mu olur, niye birini çalmayı öğrenmeyeyim?’’ diye düşündü. İstanbul’a döner dönmez bu Hâfız Emin delâletiyle Neyzen Tevfik’i buldu, artık musikiye çalışıyordu.
Âkif, Neyzen Tevfik’i Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şâir Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla ve dönemin seçkin müzisyenleriyle tanıştırır. Mehmet Âkif'le dostluğu süren Neyzen, Mehmet Âkif'e ney; Mehmet Âkif de Neyzen'e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir. Mithat Cemal Kuntay, Âkif ve Neyzen Tevfik’le ilgili olarak hâtıralarında şu bilgilere yer verir:
Ve buraya giderken birinin arkasından koşuyor gibi ter içinde hızlı hızlı yürüyor. Bu ızdırap niçin mi? Çünkü terleyerek giderse bu ders, uğrunda ızdırap çekilen bir ideal oluyordu. “Kolay”, “yumuşak”, “yakın”; bunlar Âkif’in sevmediği şeyler ve bu onun seciyesinin çehreleşen tarafı.” Âkif zoru seven bir şahsiyettir. Arap bir şâirin külliyatını anlamak için bütün bir ramazan ayını evinde geçirecek kadar inatçıdır. Musiki aşkı içinde aynı ölçüde çaba gösteren şâir, Neyzen Tevfik’in peşini bırakmaz. Her sabah Sarıgüzel’deki evinden Çukurçeşme’deki Ali Bey hanına giden Âkif, ondan ney dersleri almaya devam eder.
Âkif, ney üfleme hususunda oldukça ısrarcı olmuş; azmetmiş; pes etmeden çalışmayı sürdürmüştür. İlk çalışmasına Sâlim Bey’in hicaz peşrevi - ki bu zor bir eserdir - ile başlamış ve oldukça zorlanmıştır. Ne vakit bu peşrevi çalmaya kalksa Neyzen olmadı, deyiverirmiş. Yine Mithat Cemal Kuntay’a parmakların sâr’aya tutulmuş gibi neyin deliklerinde bükülmesi gerektiğini söyleyerek bir türlü tam anlamıyla hicaz peşrevini çıkaramadığından yakınmıştır Âkif. Hatta bir ara ney üflemekten vazgeçer gibi olur; bende istidat yok nafile ısrar etmemeliyim der; ancak başarısız olup geri dönmeyi istemez, ‘‘Dalâlette kalanlardan başkası, Allah’ın inayetinden ümidini kesmez’’ ayetini hatırlar.
Âkif’in azimli çalışmalarının sonunda neyi ne kadar üfleyebildiği hakkında pek bilgi bulunmamakla beraber, nihayetinde birçok parçayı ve Sâlim Bey’in hicaz peşrevi de dâhil olmak üzere çalabildiği biliniyor. Zaten Âkif’in neyzenlikte çok iddiası yoktu; ama yine de belli bir noktaya gelemediği için üzülür ve Şerif Muhiddin’e “Aziz Dede olacak değildim ya! Ancak çalışsaydım bugün kendimi bir köşede avuturdum!” dediğini yine Midhat Cemal nakleder.
Ve şimdi keşke kulaklarımızda Mehmet Âkif’in ney üfleme etütlerinden sedalar olsaydı. Ama olsun… Onun kaleminden ‘‘Kör Neyzen’’ şiiri hâlâ Safahat’ın iki kapağı arasında. Kim bilir, nefesiyle dile getiremediğini yine kalemine söyletmiştir.
photo: http://aregem.kulturturizm.gov.tr/TR,12228/mehmet-akif-ersoy-yili-etkinlikleri.html
@originalworks
To call @OriginalWorks, simply reply to any post with @originalworks or !originalworks in your message!
Elinize saglik
Cennet mekan.. ellerinize emeginize saglik..
Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
http://www.akasyam.com/iki-farkli-fenomen-olarak-neyzen-ve-akif-53269/